16 Ağustos 2015 Pazar

ERMENEK - MUT (Bol Resimli) (Tur Günlüğü) (SON GÜN) : 0'dan 1700 Metreye 7 Gün 700 Km

6. GÜN : ERMENEK - MUT : ( TURUN SON GÜNÜ...)
Dün ki yaşanılan talihsizliklerdi sanırım yorgun uyanmamın sebebi... 2 saat boyunca aralıksız yağan yağmur ve sığınabilecek hiç biryer bulamamak, üstüne üstlük bunun yarım saati doluyla karışıktı. Yağmurluğum su geçirmişti, sudan çıkmış balık misali yoluma devam etmiştim. Ermenek - Köşk Otel'de sabah saat 6:00'da uyanıyorum. Hemen odanın dışına çıkıp, aşağıda kilitlediğim bisikletime bir bakış atıyorum... Yerinde mi yoksa, yerinden yeller mi esiyor diye. Kilitlediğim yerden betona doğru düşmüş. Neyse ki o da yerinden memnun, dünkü yorgunluktan dolayı o da yatacağı yeri bilememiş sanırım :)

Şimdi siz arkadaşlar soracaklar; turu planladığın zamandan 1 gün erken bitirmişsin diye... Evet, ne yazık ki öyle oldu... İleride :)

Malzemelerimi alıyorum, otelin lobisinde o saatte kimse yok... Anahtarı lobinin masasına bırakıyorum ve merdivenlerden aşağı doğru iniyorum. Bisikletime eşyalarımı yüklerken, yan tarafta yeni açılan çorbacıya, " ne çorbası var? " diye soru sormayı ihmal etmiyorum. Canım sıvı birşeyler istiyor ve ılık bir çorbayı en iyi kahvaltı alternatifi olarak görüyorum. Çorbamı içmem ve bisikletimle yola çıkma sürem yine yavaş olduğu için... Saat 07:00'da Ermenek'ten Mut'a doğru planlanan rotamda yola çıkıyorum.



Ermenek'te sabah saat 07:00'da Göl manzarası. Sol tarafta ki büyük bina; Ermenek Adalet Sarayı...




Ermenek'ten Mut'a giderken hep iniş olacağını söylediler... Ah yine kandım... :) Turdan öğrendiğim en büyük gerçeklerden bir tanesi de dersine iyi çalışacaksın. Çünkü bu yolları bisiklet ile aşmayan insanlara, yolun durumu hakkında soru sorduğun zaman, motorlu taşıt mantığıyla cevap veriyorlar. Yüzde 10 eğim onları zorlamazken bizi paramparça edebiliyor :)



3 Km'lik iki tane yüzde 10 eğimli yokuş vardı. Sabah saatlerinde hepsinin üstesinden geldim.



Peki bu nedir? Saat öğlen 12:00'ı gösteriyordu... Sıcaklık tenime yavaştan işlemeye başlamıştı ki birde bu sıcakta yüzde 10 eğimli 10 Km'lik yollarda nabız yükseltecektim...




Yukarıda ki resimde 10 km'lik yüzde 10 eğimli yolun ismini köylülerden öğrendim. Ismi "öküz öğürtenmiş" :) Pek haksız sayılmazlar, çünkü bir hayli zordu ve Ermenek - Mut arasında yemek yenebilecek hiç bir yer yoktu... Tek çare hızlı bir şekilde Mut'a varmak ve hayalini kurduğun soğuk bir içecek ile doyurucu bir yemeği miğdeye göndermekti...




10 Km'lik Öğürten yokuş bittikten sonra tepede bu tabela karşılıyor sizi... Bu şekilde Karaman'ı teğet geçerek Mersin il sınırına farklı bir rotadan tekrar giriş yapıyorum.




Aşağıda ineceğim bölgelere kuş bakışı bakıyorum. Yemek noktalarını belirliyorum. Şaka şaka yalnızca hayalini kuruyorum :)



Nefes alıyorum, heybemi kontrol edip bisikletimin üstünde ki herşeyi tekrar ve tekrar sıkılaştırıyorum. Çünkü rampa inişler her zaman en keyifli ama en tehlikeli olanlardır...



Azmin zaferini ve mutluluğu bu tabelayı görünce tekrar hissediyorum... Sıcaklık beni buharlaştırırken, yokuştan gelecek esintiyi hayal ediyorum... Hiç bir zaman bisiklet ile bu kadar uzun bir iniş yapmamıştım, bu ilk olacak... 60 Km hızları buluyorum ama önden esen rüzgar 12 km'yi bitirdikten sonra Mut'a kadar olan düzlükte bana eziyet oluyor. Düz yolda pedal çeviriyorum ama bir türlü ilerleyemiyorum, 15 Km'nin üstüne çıkamıyorum... Üstüne üstlük zorlanarak bunu yapıyorum.




Şimdi sizinle turu bırakmamı sağlayan en önemli faktörü paylaşacaım... Bu turun başında aileme ve kendime bir söz vermiştim... " Kendimi çok iyi kontrol edeceğim, eğer sağlığımı tehlikeye sokacak her hangi bir durum ile karşılaşırsam, hırslarıma yenik düşmeden turumu sonlandıracağım... " demiştim. Evet, gerçekten sağlığımı tehlikeye sokacak derecede bir sıcağa maruz kalıyorum... Sıcaklığın 46 dereceleri görmesinden ötürü en son kendimi caminin avlusuna yığılmış, serap görürken buldum... Çok ciddiyim, aynen böyle oldu... İlk başta kafamın arka tarafının zonkladığını hissediyorum, sonra bir türlü gölge alan bulamıyorum... Gördüğüm ilk camide şans eseri soğuk su üreten bir sebil var... İnsanlara aldırış etmeden caminin avlusuna giriyorum, garip bakışlar eşliğinde bardağa doldurduğum buz gibi soğuk suyu kafamdan aşağı boşaltıyorum... Sonrasını mı merak ediyorsunuz? " Coooooof diye bir ses ve kafamda buharlaşma hissiyatı... :) "

Bayılma hissiyatını yaşamadan önce çektiğim en son ki sıcaklık değerlerini aşağıda ki fotoğrafta sizler ile paylaşıyorum. Bu değerlerden sonra 46.2'lere kadar görüyorum ve klonometre sayacı bozuluyor. Yazıları ve renkleri karışıyor...



Sıcaklık şuanda 45.3 ama ileriside oldu...




Mut'a vardığımda ki yüz halim aynen böyle... Eski fotoğraflarda ki gülümsemeyi suratımda göremiyorum... Tek isteğim gölge, serin bir yer ve doyurucu bir yemek...




Bisikletim ve Mut'un ünlü tarihi Çınarlarlı parkı...




Yorgunluk suratımdan belli... Babamı arıyorum ve Silifke'den gelerek beni almasını rica ediyorum... (Silifke - Mut arası 90 Km)




Babam iş çıkışı Silifke'den Mut'a gelerek bisikleti arabaya yüklüyoruz... ve 0'dan 1700 metreye 7 Gün 700 Km turunu bu şekilde sonlandırıyorum...


7 Gün ve 700 Km yapamıyorum belki ama ileride yaşayacağım bir hayata ve sağlığıma sahip çıkarak belki 70 gün 7000 Km yapabilme fırsatını kendime tanıyorum !! 

Bu turda beni takip eden, destek ve moral veren tüm bisiklet ve doğa sever arkadaşlara ayrı ayrı teşekkür ediyorum... Aileme ve telefonlarını hiç esirgemeden, gazımı eksik etmeyen güzel insanlara da çok teşekkür ediyorum...

Çok sevdiğim bir söz ile sizleri uğurlamak istiyorum;

“Doğru olduğunu düşündüğümüz şeyi yapmaliyiz bu hayatta... Çünkü eğer doğru şeyi yapmazsak, yanlış şeyi yapacağız ve iyileşmenin değil, felaketin bir parçası olacağız...”

Doğru olduğunu düşündüğünüz herşey için mücadeleye devam... 

Saygılar, sevgiler...

ÇAĞDAŞ CAN EROĞLU

ABANOZ YAYLASI - ERMENEK (Bol Resimli) (Tur Günlüğü) (5.GÜN) : 0'dan 1700 Metreye 7 Gün 700 Km

5. GÜN : ABANOZ YAYLASI - ERMENEK
Sabah Abanoz Yaylasının temiz ve bol oksijenli havasından olsa gerek çok dinç uyandım. Sahilde hissettiğim nem ve boğucu hava burada yoktu. Çam kokusunu ciğerlerinizin en uç köşelerine kadar hissediyor olmanıza rağmen fırının önünden geçerken ki küçüklüğümü anımsatan o ekmek kokusunu asla unutamam ! Harikaydı ve eminim çok lezzetliydi... :) Bugünün planı Abanoz Yaylasından - Karaman'ın Ermenek ilçesine gitmek. Ama öncelikle 20 km ileride ki Akpınar Köyü'nde yaşayan aile dostlarımızın evinde kahvaltı yapmaya sözleştik. Sabah saat 6:00'da güne başladım ve çıkışım saat 6:30'u buldu.


Abanoz Yaylasından " GÜNE MERHABA !

Ovanın orta yerinde görünen tır ve kamyon akşam yapılması planlanan konser hazırlıkları için sahne kuruyor. Yılın bu dönemlerinde Anamur'da Geleneksel Muz Festivali yapılıyor... Bu gecede yerel sanatçılar konser için Abanoz Yaylasında olacakmış.



Abanoz Yaylası ve ovalık bölge.




Akpınar Köyü'ne giderken beğendiğim manzara ve taş bir ev...




Yolda ilerlerken ağaçların kesildiği bu bölgeyi gördüm. Acaba ne yapılıyor demeye kalmadı, buranın 1 km ilerisinde iki tane kamyon ve onların istiflendiği yerler bulunuyor. Ne için kesildiği ya da kesilme standartlarına ne kadar uyulduğu konusunda her hangi bir fikrim olmadığı için yorum yapmıyorum. Ama ladin ve çok kaliteli katran ağaçlarının kesildiğini gördüm.



Çalışan işçilerden biri... O da şirketin bir çalışanı, kesilen ağaçların ne için kullanıldığı konusunda bir fikri yok.



Saat sabah 7:00'ı gösteriyordu ve hava sıcaklığı 10 dereceydi... Karşıdan esen hafif rüzgarın etkisiyle içinizi ürperten bir soğuk var. Özellikle rampa inişlerinde gerçekten soğuk duş etkisi yaratıyordu.




Bilginiz olsun, böyle bir giyim şekli seçtiğinizde insanlarla olan ikili ilişkilerin düştüğünü gözlemledim. İnsanlar bir şekilde çekince yaşıyorlardı... 




Minibüsçü amcayla selamlaşma...




Abanoz Yaylası ile Akpınar Köyü arasında ki 20 km'lik yol hayatımda kat ettiğim en keyifli bisiklet parkuru olmuştu... Torosların zirvesinde, eğim olmadan dümdüz ovalık alanda pedallıyordum...




Düzlük bölgelerde, üstelikte hava serin ve nem yok ise pek gölge aramıyorsunuz. Bulduğu yere çökmek diye buna derler. :)



Aile dostlarımız ile Akpınar Köyünde kahvaltı yaptıktan sonra bir veda fotoğrafı çekiniyoruz... ve hadi bana eyvallah diyip kalkıyorum :)


Evet, yaşadığım bir ilk... Bir ilden başka bir ile üstelik torosları aşarak geçiş yapıyorum... Mersin il sınırı bitiyor, Karaman il sınırı başlıyor...



Karşı ki dağlar Ermenek, Karaman il sınırı tabelasını gördüğünüz andan itibaren çok keyifli inişler mevcut. 1400 metreden 800 metreye Ermenek Gölüne doğru inişe geçiyorsunuz. Tabi ki 800'den tekrar Ermenek'e 1400 metreye tırmanacağını bilmeyen zavallı gencin dramı... İleride :) Burada ki doğal güzellikler ve ağaçlık bölgeler, Abanoz Yolunda ki güzellikler kadar etkilemiyor beni... Daha bodur, maki grubu hakim...




Ardından öğle yemeği için Kazancı beldesinden aşağıya doğru yokuştan indikten sonra Ermenek merkeze 40 km mesafede "Zeyve" de yemek yemeye karar veriyorum. Yaşadığım talihsizlikler yüzünden bu bölgede fotoğraf çekemedim ama çok kalabalık bir bölge... Her taraf kavak ağaçlarıyla örtülü ve etrafından sular akan, insanların et yediği lokantaların bulunduğu bir bölge... Bana mı öyle geldi yoksa doğada tek başıma geçirdiğim 5. günün ardından yabanileştim mi bilemiyorum :) , bu denli ticaret kokan bir yerde yemek yemek hoşuma gitmiyor. Tabi ki ilk oturduğum lokantada 60 tl ye doyacağımı söyleyen bir çalışanla karşılaşınca hışımla masadan kalkıyor ve yememeye karar veriyorum... Ama atalarımız ne demiş; " öfkeyle kalkan zararla oturur " diye... Ani bir şekilde kalktığım için gidon çantamı masada unutuyorum ve tekrar koştura koştura geri dönüyorum... Bakıyorum masada çantadan yeller esiyor. Hemen gidiyorum bir çalışana soruyorum, onlarda sağolsunlar alıp kenara koymuşlar... Birde gidon çantasında en önemli, ulaşılabilir eşyalarım mevcut. Telefondan, cüzdana kadar... Bu bana bir işaret oluyor ve şef garsona soruyorum ben burada ne kadara doyarım diye... Ardından 15 TL'ye yukarıda gördüğünüz yemeği önüme sunuyorlar... :)



Ermenek Gölüne geldim ve orada gördüğüm kişiden fotoğraf çekmesini rica ettim... Havanın bozduğunun farkında mısınız? Hava bir anda kötüleşmeye başladı ve turda ki yağmur gerçeğini hatırladım...

Bu gölete gelmeden aşağıda Ermenek HES'in üzerinden geçiyorsunuz. Aynı zamanda 600 metrelik bir tünelde mevcut bu yolda... Hes'in orda tam da fotoğraf çekecektim ki özel güvenlik kesinlikle fotoğraf çekmenin yasak olduğu konusunda beni uyardı... Neden peki dedim? Stratejik açıdan önemli bölgeler burası o yüzden dedi... Pek inandırıcı gelmedi bana :)


Birisi yağmur mu dedi? Bence kesinlikle yağmur değildi, gök delindi resmen... Ermenek barajdan sonra 20 km'lik Ermenek merkeze kadar sürecek olan yüzde 15 eğimli rampalar vardı karşımda... Üstüne üstlük 2 saat aralıksız yağmur yağdı, bu 2 saatin yarım saate yakını doluyla karışıktı... Telefon çekmiyor, araba geçmiyor ve her taraf orman olduğu için yağmurun geçmesini bekleyeceğim hiç bir yer bulunmuyordu. Devam kararı alıyorum ve yağmurda pedallıyorum, üstelik yüzde 15 eğimlerde... Bisikletin değil ama benim şartellerim atıyor ! Geçen arabalar bana bu delide kim gözüyle bakarken birde üstüne yetinmeyip bana çamur ve su sıçratarak hızlarını yavaşlatmıyorlar. 20 Km'lik hayatımın mücadelesini veriyorum. Kesinlikle bisikletten inmiyorum... Tur boyunca hiç bir zaman bisikleti elimle itmedim bile, her rampayı sürerek çıktım bunuda öyle yapıyorum. Yağmurluk yeterli kalitede olmadığını 1 saat sonra içime soğuk bir şeyin değmesiyle anlıyorum... Bir hop sesi ve ıslak bir vücuda merhaba... Pes etmek yok, yola devam...



Tepeye geliyorum ve 2 saatin sonunda güneş bulutların arasınadan yüzünü gösteriyor... Ama ben ıslağım ve içim ürpermeye devam ediyor. Tepeden ermenek gölü manzarası.



Evet, turumun bundan sonraki vaktinde kalacak yer bulmak için çok çaba sarfettiğim için fotoğraf çekmeye fırsatım olmuyor. Öncelikle kamp kurmayı planlıyordum ama ıslandığım için ılık bir duş ve kıyafetlerimi kurutabileceğim bir odaya ihtiyacım olacağını düşünüyorum. Ermenek merkeze girdiğimde petrol istasyonunda çalışanlardan kalacak yer konusunda bilgi alıyorum... Ermenek'te az sayıda otel var ve az olduğu için çok kötü yerlere çok yüksek fiyatlar talep edebiliyorlar... Aklıma yeni bir fikir geliyor... Jandarma merkezine gidip, komutanla bu konu hakkında görüşüyorum ve onun bana yol göstermesini rica ediyorum... Sağolsun, Yakup Komutan hemen arkadaşını arıyor ve 30 tl'ye bana bir pansiyon ayarlıyor... Odaya gidip ılık bir duştan sonra en yakın lokantada yemeğimi yiyorum ve tekrar odaya çıkıp uykuya dalıyorum...


GÜN SONU:

TOPLAM YOL: 89 KM
MAK. HIZ: 60.01 KM
ORTALAMA HIZ: 13 KM
TOPLAM SÜRÜŞ: 7 SAAT 3 DK

ANAMUR - ABANOZ YAYLASI (Bol Resimli) (Tur Günlüğü) (4.GÜN) : 0'dan 1700 Metreye 7 Gün 700 Km

4. GÜN : ANAMUR - ABANOZ YAYLASI (0'DAN 1700 METREYE DOĞRU...)
Turumun en önemli günü başlıyordu... Dağ etabında ki endişelerimden ötürü gece düşünce ve kaygılarla birlikte uyuyabilmiştim. Aslında bu bölüme kendimi çok önceden pskolojik olarak hazırlamıştım ama Anamur'a geldiğimden beri insanlardan bu rota hakkında bilgi topluyordum. Topladığım bilgiler rotayı iyi planlamam konusunda işe yarıyordu ama bir o kadar da beni demoralize ediyordu. Sorduğum insanların hepsi aynen şu şekilde bir tepki veriyorlardı. " Aklından zorun ne senin? " " Motorla mı çıkacaksın? " " Orada motor bile çekmiyor, arabaların birinci viteste gittiği rampalar var, imkansız bisikletle çıkman..." diyorlardı. Bunları duymaya alışmıştım, içimden " oraları geç amca yolu anlat bana " diyordum :)Kararlıydım, istekliydim ve başarmanın vereceği mutluluğu tatmak istiyordum. Yapmam gereken tek şey, umudu tepeye saklamaktı. 50 km boyunca rampa hiç bitmeyecekti ve buna pskolojik olarak hazır olmanın en iyi yolu; rampaların tepeye kadar asla bitmeyeceği gerçeğini tamamen kabul etmekti. Wikipediadan edindiğim bilgiye göre 580 tane dönüşlü rampalar mevcuttu. Evet bu düşünceler eşliğinde, birde kahvaltı yapamadan ( Şenay Hotel vakası ) yola koyuldum. Otelden çıktığım da saat 6:30'u gösteriyordu. Öncelikle bundan sonra turumun sonuna kadar deniz göremeyecek olmanın verdiği duyguyla Anamur sahile doğru pedalladım ve orada bir gün doğumu pozu yakaladım...



Sabah erken kalkmak ve gün doğumunu izlemenin verdiği enerji ve içsel mutluluğu turdan sonradan uygulamam gerektiğini düşündüm...




Kaygılı ve aç gözler :rolleyes:



Anamur İskele Caddesinden dağ tarafına doğru direk yukarı çıktığınız zaman karşınıza Ermenek yazılı bu tabela çıkıyor. Bu tabela sizi yaylalara ve oradan da Karaman'ın Ermenek ilçesine ulaştırıyor. Rotayı bulduk, yelkenler fora... :)


Daha yeni Ermenek yol ayrımına dönmüştüm ki hemen güneş tehtitkar bakışlarını atıyor. Buralar Anamur'a en yakın köyler. Çok pardon artık mahalleler ! Bir gecede ansızın geçen bir yasa ile 14bin köy mahalle statüsüne geçirilmişti,unutmuşum. Bunun tarım politikalarına olan zararlarını ayrıca paylaşabilirim isteyen arkadaşlara...



Tırmanacağım dağların karşı dağlar olduğunu düşünen ben yanılmışım... O vadinin arasından yol uzuyor ve ben diyeyim Ağrı, sen de Everest o misal dağlar çıkıyor karşıma :) (abartırım, başkasının yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu balyoz zannedermiş ya o hesap :) )




Demiştim yol kat edemiyorum, çünkü fotoğraf çekimi için en keyif aldığım zaman sabah saatleri.




Çikita muz mu onlar ney??! Bir ara bize iyi pazarlanmaya çalışan, yerli muz üreticisini yok etmek amaçlanan çikita... Hayır hayır halis mulis yerli Anamur muzu seraları...




Tırmanırken doğal güzelliklerde artıyor... Oruxmaps'ten ölçtüğüm rakım buralarda 250 metreleri gösteriyordu. Bunu yapmamın nedeni ne kadar rampa kaldığını kestirebilmek... 250'yi gördüm ve görüp kapatmam bir oldu. Kalanı düşünmek istemedim... Açtım ve hala kahvaltı yapmamıştım. Kahvaltı yapılacak yer arıyordum...




Tarihi güzel bir köprü.




Pınarlar Köyü'nde kendime dinlenme planlamıştım. Çok güzel közde çayı var buranın... Bu iki çift işletiyor. Sağolsunlar, aç olduğumuda söyleyince bazlamanın arasına peynir koyup verdiler...


Şimdi sizlerle çıktığım yolların yükseklik olarak azdan çoğa sıralanmış olarak fotoğraflarını paylaşacağım... Bu şekilde bu rotayı daha iyi anlayabileceksiniz.



Rakım: 450 metre




Rakım: 990 metre (Sağ üstteki denize yakın parlayan bölge seralar ile kaplı Anamur merkez... Yani geldiğim iskele caddesinin de bulunduğu yer) Bu manzarayı görünce insan bir değişik hissediyor... Yolda çekilen sıkıntıları bir anda unutuyor ve nelere göğüs gerip başardığını birde tepeden bakarak anlamlandırmaya çalışıyor...




Rakım: 1100 metre




Rakım : 1400 metre. Bu manzara da ağacın gölgesinde yarım saat dinleniyorum. Miğdede ki bazlama da bitti artık su ile idare ediyorum. :) Hafif bir müzik ve yaşanılan huzur ve başarı duygusu...


Buraya tırmandıktan sonra tırmanış tepedeki 1680 metre rakımda ki " su olmaz geçidine " kadar devam edecek. Sonra Abanoz Yaylasına 1450 metreye keyifli bir iniş olacak ve gece Abanoz Yaylasında kalınacak...

Acıkmaya başladım ve atıştırmalıklar artık iştahımı bastıramaz oldu. Abanoz'a daha 30 km yol olduğunu biliyorum... Önümde en yakın Kaş Yaylası var ve umut ediyorum ki bu yaylada yenebilecek birşeyler bulabilirim... ( Kaş Yaylası Rakım: 1550 metre )



Kaş Yaylasına giriyorum ve öncelikli hedefim köyün kahvesini bulmak olacak... Yani bu fotoğrafı çekerken planladıklarım bunlardı...


Şimdi geldik, turum boyunca beni en derinden etkileyen yaşanmışlık öyküsüne... Aşağıda paylaşacağım bu uzun yazıyı güzel ve koca yürek insanlara ithaf ediyorum... Onlarla çekindiğim tek resmide bu yazının sonunda sizlerle paylaşacağım...


BU KADARINA DA "HES!" :

TUR NOTLARI... ÇARESİZLEŞTİRMEK !
Bütün maddi imkansızlıklara rağmen paylaşmaktan korkmayan, gönlü çok zengin, yüreği mükemmel insanlarla tanıştım bu yolculukta... Yolda yemek yiyecek yer bulamadığımda amcanın bir tanesi "gel koçum" diyerek beni evine davet etti. Evde ne sıva var, nede pencerelerde cam... Bir yer sofrası ve içlerinde ki buruklukla "mazur gör imkanlar böyle" diyen bir ses... Ne mazuru, elinden öperim senin dedim... Ben; ekmek arası peynir varsa yeter zahmet etmeyin boşa demeye kalmadan, dolapta ne varsa önüme sundular... Etli kavurmadan, incir, karpuz ve balına kadar... Belli ki dolapta ki herşeyi önüme sunmuşlar!! Hep birlikte oturduk yedik, yerken duygulandık, duygulandıkça paylaştık... Bu evde ki büyük insanlar aylık 300 tl'lik özürlü maaşıyla yaşıyorlar. Yaşamak için çaba sarf ediyorlar... Keyife harcanacak ne vakit var nede o keyif için harcanacak para. Hepsinin isimleri aklımda ama isim ve yer belirtmeyeceğim... Paylaşmak kazanılan parayla doğru orantılı olarak artan bir olgu değil(miş)...
Şimdi eskiden bu büyük yürekli güzel insanlar bu topraklarda ne iş yaparlar(dı)! Hemen size anlatayım!
Herkes bas bas bağırırdı... HES(Hidroelektrik Santrali) defol diye... Düşünürdüm; neden ki doğal bir yoldan, suyun gücüyle üretilen bir enerji kaynağına neden karşı çıkılıyor derdim ! Evet, bir de burdan bakın... Bu köyün rakımı 1600 metre... Hemen 300 metre rakımda Alaköprü barajı mevcut. Bu güzel insanların barajın hemen aşağısında yarım dönümden biraz büyük dedesinden kalan tarlaları varmış zamanında... Tarlalarda mis kokulu çilekler ekilirmiş, ekilen çilekler de aracılara satılırmış. Ve bu insanlar bu şekilde aylık 2 bin lira gelir kazanarak hayatlarını azami şekilde sürdürürlermiş... O zamanlar su bolmuş ve nehir boyunca Anamur'a kadar tüm küçük üretici o sudan yararlanır, ailesel ve bölgesel kalkınmaya katkı sağlarlarmış.
Peki sonra ne olmuş...
Devlet ! Tarım ve çevre politikalarından bi haber ! Kalkınmanın inşaat sektörü dışında olmadığına inanan bu devlet ! Her yıl işsizlik oranlarını açıklayan ama insanları nasıl aç bırakmaya zorladıklarını anlatmayan bu devlet ! Bu bölgeye "ala köprü" barajını kurar. Kurduğu bu barajın işletmesini de özel bir şirkete devreder. İşleten bu şirket, şehir şebekesinin 3 katı fiyata suyu bu insanlara satar... Teşfik mi? Nerde teşfik ! Kapitalist mantık... Küçüksen öl, büyüksen yaşa ve daha da zenginleş... Ve bu insanlar su maliyetlerinin altında ezilerek bellerini doğrultamadan tarlalarını satmaya zorlanır.
Sonra ne olur,
Bununla da yetinmeyenler, utanmadan bu gecekondu, derme çatma gibi dedikleri evlere eksper ile 25 bin tl fiyat biçerler ve evlerinizi satmak zorundasınız alın size sakız parası der ve boşalttırırlar... Kendi topraklarından; babalarının ve dedelerinin doğup büyüdüğü topraklardan kovulurlar !
Tarım politikasını oturtamamış hiç bir devlet yoktur ki sanayileşebilsin... Üretmeden almak, üreticiyi daha da öldürmek. Ama öldürdükçe güzel rakamları büyütmek...
Teşekkürler tüm maddi imkansızlıklara rağmen ekmeğini bölerken eli titremeyen güzel insanlar...



Ve o koca yürekli güzel aile... 


Kaş Yaylasından binbir düşünce ile ayrıldıktan sonra ilk hedefim molayı en aza indirerek Torosların zirvesi 1680 metre rakımda ki " Su Olmaz " geçidine ulaşmak...



Artık zirveye doğru geldikçe doğa hakkaten güzelliğiyle büyülemeye başlıyor. Etraftaki bitki örtüsü sık çam ağacı yerine ladin ve katran ağaçlarına bırakıyor kendini...




Zirveye giden destansı yol...




Sabah saatlerinde fotoğraf çekinilir düşüncesini buralarda bir kenara bırakıyorsunuz...




Ve Torosların Zirvesi " SUOLMAZ GEÇİDİ "...




Üstümdeki rüzgarlık ve yağmurluğa dikkat çekerim... Terliyim ve gerçekten soğuk ve titreten bir rüzgar esiyor... Aylardan temmuz :) Zirvede 1 saatlik bir keyif molasından sonra Abanoz Yaylasına 200 metreye yakın bir iniş yapacağımı bilmek bana şuana kadar çıkılan 55 km'lik rampayı tamamen unutturuyor...




Bir suolmaz hatırası daha.




İnişlerde ağzıma dolanan şarkılar devam ediyor ve bağıra bağıra şarkı söylüyorum. :)



1450 Metre yükseklikteki Anamur'un en popüler yaylası Abanoz'a varıyorum...



Gerçekten doğal ve etiyle ünlü bir yayla... Doğal meralar sayesinde küçük baş hayvanlar otlaklarda yetişiyor ve inanılmaz lezzetli etleri oluyor... Aynı zamanda yukarıda ki resimde gördüğünüz ovalık alan kar suyundan kışın göle dönüşüyor... Evlerin alt katlarının neden yükseltilerek boş bırakıldığını düşünürken, yaptığım araştırma sonucu kışın alt katların tamamen su ile dolduğu bu nedenden ötürü evlerin bu şekilde tasarlandığını öğreniyorum... Doğal Venedik mi arıyorsun? Al sana Abanoz Yaylası... :) Yazın yaylanın nüfusu 8 bin kişi olmasına rağmen, kışın bu sayı soğuk ve sudan ötürü 50 ila 80 kişiye düşüyormuş...


Kışın göletin ne şekilde olduğunu merak edenlere internetten bulduğum fotoğrafı aşağıda paylaşıyorum.


Evet kışın oluşabilecek manzarası.



Yaylada tanıdık bulmanın verdiği sevinçle geceyi onların evinde geçirmeye karar veriyorum... Yemekler, sohbet ve muhabbet çok güzel gidiyor. Yarın ki yaptığım plan ile ilgili çok güzel bilgiler veriyorlar aynı zamanda. Gün bu şekilde son buluyor...



GÜN SONU:

TOPLAM KM: 65 KM
MAK. HIZ: 50 KM
ORTALAMA HIZ: 10.9 KM
TOPLAM SÜRE: 6 SAAT 10 DAKİKA